Ülkemin Gölgesinde Bir Uzun Yol - I
Yaşamın Kıyısında
İbrahim Gürbüz

İbrahim Gürbüz, yarım asrı aşkın bir zamandır sürdürdüğü siyasal ve kültürel mücadeleye, 1969-1970’de Tire’de, 1972-1973’de Eskişehir Anadolu Üniversitesinde başlar. Kürd ulusal mücadelesine katılımı ise 1975 yılında Kürt hareketlerinden Kawa hareketi ile ilk adımını atar. Hayalini cezaevinde kurduğu kültür kurumlaşmasına 1989 yılında başlar. 1991 yılında MKM 1992’de İstanbul Kürt Enstitüsü ve bir çok Kürd kurumunun kuruluşunu gerçekleştirir. Siyasal ve kültürel çalışmalarını içeren üç ciltlik eserinde detaylı anlatımıyla okuyucuyu aydınlatmaktadır.
Biyografi veya anı kitapları genel olarak önemlidir, ama bunun öznesi olan eğer bir halkın kolektif hafızanının merkezinde duran biri ise daha da önemlidir. Çünkü bizim okuyacağımız hikaye aynı zamanda o halkın tarihinin de bir parçasıdır. İbrahim Gürbüz yarım asırdan fazla bir süredir Kürt hareketlerinin deyim yerindeyse merkezinde duran, neredeyse hayatının her anını bu hareketlerin bir parçası olacak yaşayan bir aydın.
Siyasal mücadelesi dışında 1990’lı yıllarda başlayan Kürd Kültür ve Bilim kurumsallaşmasına kırk yıla yakın ömrünü veren İbrahim Gürbüz, hayatını samimi, sıcak bir dille okuyucuya sunuyor. Yaşamın Kıyısın’daki bu ilk cildinde tarihin içindeki Kürdlerin Türk metropollerindeki yaşamını, sıkıntılarını ve en çokta gizli sürgünü ve göçü anlatılıyor.
Yazar kitapta, Kürdlerin büyük bir kesiminin hangi nedenle olursa olsun göçe ve sürgüne zorlandıkları yerleri benimseyemediklerini anne ve babasının hayatından kesitler vererek yalın ve içtenlikli bir ifadeyle dile getiriyor. Bitmek bilmez sürgünler, göçler, çatışmalar, savaşlar nedeniyle ailecek bırakmak zorunda kaldıkları gölgede bırakılan ülkenin unutulmaz bir portresini çiziyor.
//
ARKA KAPAK YAZISI
//

“Elinizde tuttuğunuz Yaşamın Kıyısında adlı kitap, değerli Kürd aydını İbrahim GÜRBÜZ’ün 68 yıllık yaşamını, gördüklerini ve gözlemlerini kaleme aldığı üç ciltlik çalışmanın birinci cildidir. GÜRBÜZ’ün şahsi yaşanmışlıklarını ve anılarını aktardığı, bu yönüyle anı türünde olmakla birlikte otobiyografik yanı da güçlü bir kitap...
Bilindiği gibi İbrahim GÜRBÜZ, mensubu olduğu Kürd milletinin bir aydını olarak yalnızca 1970’ler dönemi Kürd siyasal mücadelesinin öne çıkan öznelerinden biri olmakla kalmayıp, özellikle 1990’lı yıllar boyunca serpilen Kürd demokratik mücadelesi ile kurumsal-kültürel aydınlanma hareketi içerisinde öne çıkan, kurucu öznelerden biridir.
Bu kitaptaki anlatımlarından; hayat hikâyesi, yaşadıkları, zorlu süreçler karşısındaki duruşu, özcesi bu kitabı sayesinde eskisinden çok daha iyi tanıdığımı düşündüğüm GÜRBÜZ’e ilişkin bazı düşüncelerimi övmekten azade bir biçimde açacak olursam şunları söyleyebilirim: İbrahim GÜRBÜZ, insanın içine doğduğu hayatın, klasik toplumsal normların, siyasetin insana çizdiği sınırlara hapsolmaktan kendisini kurtarabilecek derinlikte bir bilince, gerçek bir birey kimliğine daha ilk gençlik yıllarından itibaren sahip olmuş bir insan. Kürdlük ve ilerici insanlık değerleriyle yoğrulan bu bilinci sayesinde düşmanına benzemekten imtina eden, her türden güce karşı tavizsiz olduğu gibi sınırlılıklara, güçlüklere karşı da yaratıcı bir karşı koyuşu sergileyebilen, vizyoner olduğunu kanıtlayan bir aydın...”