Akademide Kürt çalışmaları hâlâ baskı ve sansür kıskacında

'Türkiye Üniversitelerinde Kürt çalışmaları alanında Yaşanan Akademik Hak İhlalleri' raporu Kürtçe, Türkçe ve İngilizce dillerinde yayımlandı. Gülistan Yarkın'ın hazırladığı raporda, 'Kuzey Kürdistan', 'sömürge', 'koloni', 'anti-kolonyal' gibi konu ve kavramların tabu olmaya devam ettiği ve çalışmalara konu edildiğinde hâlâ çeşitli yaptırımlarla karşılaşıldığı belirtildi.

DUVAR - İsmail Beşikci Vakfı (İBV) tarafından Etkiniz AB Programı desteğiyle yürütülen Türkiye üniversitelerinde Kürt çalışmaları alanında ortaya çıkan ifade özgürlüğü ve akademik özgürlüklere ilişkin hak ihlallerinin izlenmesi ve raporlanması konulu araştırma çalışmasının sonuçları yayımlandı. Raporda Kürt çalışmalarının 1990'lı yıllardan itibaren Türkiye üniversitelerinde kabul gördüğü, 2009 yılından sonra Kürtçe bölümler açılmaya başladığı ancak tezlerde ve akademik yayınlarda sansürün ve otosansürün devam ettiği belirtildi.

ARAŞTIRMA İÇİN KÜRT İLLERİNDEKİ ÜNİVERSİTELER SEÇİLDİ

Rapora göre derinlemesine görüşmeler 2020'nin nisan ve mayıs aylarında gerçekleştirildi. Bu süreçte Mardin Artuklu Üniversitesi'nden 8, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nden 3, Bingöl Üniversitesi'nden 2, Muş Alparslan Üniversitesi'nden 2, Dicle Üniversitesi'nden 1, Munzur Üniversitesi'nden 1, Şırnak Üniversitesi'nden 1, İzmir ve İstanbul’da yer alan iki vakıf üniversitesinde 2 çalışan veya geçmişte bu üniversitelerde çalışmış olan akademisyenlerle görüşüldü. Buna göre görüşmeciler ağırlıklı olarak Kürt kentlerindeki üniversitelerden seçildi. Bunun nedenleri, bu üniversitelerde 2009 yılından itibaren Kürt Dili ve Edebiyatı/Kültürü ile Zaza Dili ve Edebiyatı Bölümleri’nin açılmış olması, bu üniversitelerin sosyal bilimleri kapsayan bölümlerinde çalışan birçok akademisyenin Kürt çalışmaları alanında çalışma yürütüyor olması ve bu üniversitelerdeki hak ihlallerinin açık bir şekilde görünür kılınması amaçlandı.

Görüşülen 20 akademisyenin 10’u Kürt Dili ve Edebiyatı/Kültürü ve Zaza Dili ve Edebiyatı Bölümleri’nde çalışan/çalışmış, geriye kalan akademisyenler ise Siyaset Bilimi, Sosyoloji, Tarih, Mimarlık, Antropoloji, Uluslararası İlişkiler gibi bölümlerde çalışan ve çalışmalarını ağırlıklı olarak Türkçe ve İngilizce dilinde yürüten akademisyenlerden oluştu. Ankete 58 kişi katıldı. Ankete katılan 58 kişinin 32’si erkek 26’sı kadın. Ankete katılanların 30’u anadilini Kürtçe, 21’i Türkçe, 3’ü Kirmanckî-Zazaca, 3’ü Kürtçe-Türkçe, 1’i ise Hırvatça-Almanca olarak belirtti.

EN ÖNEMLİ HAK İHLALLERİ 'BARIŞ SÜRECİ' BOZULDUKTAN SONRA YAŞANDI

58 kişiden 43’ü anketin yürütüldüğü sırada herhangi bir üniversitede çalışmazken, 'Türkiye sınırları içindeki bir üniversitede çalışmıyorlarsa bunu nedeni nedir?' diye soruldu. Soruyu yanıtlayan 43 akademisyen, birçok akademisyenin eleştirel görüşleri nedeniyle, özellikle de 'Bu suça ortak olmayacağız!' metnini imzalamaları gerekçe gösterilerek 2016 sonrası dönemde üniversiteden uzaklaştırıldığını belirtti. Bu akademisyenler, en önemli hak ihlalinin ise 2015’te PKK ile devlet arasındaki dialog sürecinin bozulmasının ardından ve 2016-2018 yılları arasında yürürlükte kalan OHAL döneminde Kürt çalışmaları alanında çalışma yürüten isimlerin önemli bir kısmının Türkiye üniversitelerinden uzaklaştırıldığını ifade etti. 

İLK TEZ: PKK, KÜÇÜK HARFLERLE KAYDEDİLMİŞ

Rapora göre YÖK’ün sağladığı tez veri tabanına göre başlığının içinde 'Kürt' (Kurdish) kelimesi geçen ilk tez İngilizce ve ABD’deki bir üniversitede savunuldu. Bu yüksek lisans tezi 1993 yılında Adem Hakan Özoğlu tarafından savunuldu ve YÖK’e teslim edildi. Tezin orijinal başlığı 'Kurdish National Discourse: The PKK and the Seyh Said Revolt (Kürt Ulusal Söylemi: PKK Şeyh Said İsyanı). Tezin adının Türkçe çevirisine veri tabanında yer verilmedi ve tezin orijinalinde 'PKK' büyük harflerle yazılmasına rağmen YÖK veri tabanında 'pkk' bu biçimde küçük harflerle kayıt edildi. Bu yüksek lisans tezi aynı zamanda YÖK veri tabanında, içinde PKK kelimesi geçen ilk tez. Tezin teslim edildiği üniversite 'The Ohio State University/Yurtdışı Enstitü' olarak kayda geçti. 

AKADEMİK YAYINLARDA OTO-SANSÜR UYGULANDI

Ankette akademisyenlere hem Kürt ve Kürdistan konulu tez, kitap ve akademik makalelerinde, hem de genel olarak derslerinde oto-sansür uygulayıp uygulamadıklarına dair sorular yöneltildi. 'Derslerinizde otosansür uyguladığınızı düşünüyor musunuz?' sorusuna 58 kişiden 37'si 'Evet' cevabını verdi. 'Kürt ve Kürdistan konuları ile ilgili akademik çalışmalarınızda (tez, makale, kitap, vs.) otosansür uyguladığınızı düşünüyor musunuz?' sorusuna ise 58 kişiden 41 kişi 'Evet' deyip akademik yayınlarda otosansür uyguladığını ifade etti. 

 'Kürtlerle ilgili olan yüksek lisans veya doktora tezinizi yazarken veya tez başlığınızı seçerken tez danışmanınız bazı kavramları veya ifadeleri sorun çıkarabilir gerekçesi ile kullanmamanızı tavsiye etti mi ve/veya uyarıda bulundu mu?' sorusuna yüzde 53.45’lik kısmı tez danışmanının sorun çıkarabilir gerekçesi ile tezindeki kavramlara tavsiye veya uyarı yoluyla müdahale ettiğini dile getirdi. Raporda yazılan tezlerin önemli bir kısmının birçok çekince ve kaygı ortamında tamamlanarak savunulduğunun görüldüğü, Kürt çalışmalarında sansür ve otosansür konusunun sadece OHAL sonrası döneme özgü olmadığı, bütün dönemlere ilişkin genel bir sorun olduğun tespiti yer aldı.

'KÜRDÜM' DİYEN KIRMANCLARA (ZAZA) BASKI UYGULANIYOR

Öte yandan raporun dikkat çektiği bir diğer konu ise, Zazaca konuşan ve kendini Kürt olarak tanımlayanlara yönelik baskılar. Rapora göre Zaza Dili ve Edebiyatı Bölümlerinde Zazalık, Kürtlük ve Zazaca tartışmalarının baskılanması, Zazalar ile ilgili tartışmalar inkar ve asimilasyon politikaları kapsamında başladı. Rapora göre, kendilerini Kürt olarak tanımlayan Zazaların Kürt olmadığına ilişkin argümanlar üretilerek akademide canlandırılmaya çalışıldı. Zaza Dili ve Edebiyatı bölümleri sadece iki üniversitede, Dersim’deki Munzur Üniversitesi ve Bingöl’deki Bingöl Üniversitesi’nde bulunuyor. Kürt Dili ve Edebiyatı Bölümleri’nin yer aldığı diğer üniversitelerde de Zazakî-Kirmanckî-Dimilkî-Kirdkî olarak da adlanladırılan ve Türkçede Zazaca olarak bilinen dil/lehçe ayrı bir ders olarak okutuluyor.

BEDİRXAN ALFABESİNİ KULLANANLAR KENDİLERİNİ KÜRT OLARAK TANIMLIYOR

Zazaca alfabe hakkında makalesi bulunan Mesut Keskin, raporda Bedirxan ve Jacobson/Ware alfabelerinin temel ayrışma noktası olduğunu dile getirdi. Buna göre, bu iki alfabeden hangi alfabenin kullanıldığı aynı zamanda Zazaların Kürtlüğüne veya Zazacanın ayrı bir dil olup olmadığına dair güçlü imaları da barındırıyor. Hem Keskin’in yazısında hem de görüşmecilerin belirttiği üzere Jacobson/ Ware alfabesini kullananlar Zazacayı ayrı bir dil, Zazaları da (ya da kendilerini) ayrı bir etnisite olarak görürken, Bedirxan alfabesini kullananlar Zazacayı yani Zazakî-Kirmanckî-Dimilkî-Kirdkî’yi Kürtçenin bir lehçesi, Zazaca konuşanları da (ya da kendilerini) Kürt olarak tanımlıyor.

DİCLE ÜNİVERSİTESİ'NDE KÜRTÇE OKUYANLARA KÜRTÇE TEZ YASAĞI

Diğer üniversitelerde olmayan ve Dicle Üniversitesi’nde Kürt Dili ve Kültürü Bölümü’nde ortaya çıkan en önemi hak ihlali, bölümde Kürtçe yüksek lisans tezi ve doktora tezi yazımına izin verilmemesi ve Kürtçe tez yazımının 2017 yılında rektörlük tarafından yasaklanması...

Görüşmeciler Dicle Üniversitesi’nde Kürt Dili ve Kültürü Bölümü’nde bulunan yüksek lisans ve doktora programlarında bütün yazılı ve sözlü sınavların Kürtçe yapıldığını, hocalar ve öğrencilerin derslerde birbirleriyle Kürtçe konuştuğunu, doktora yeterlilik sınavının dahi Kürtçe yapıldığını ama Kürtçe tez yazımının yasak olduğunu ve bunun ısrarla engellendiğini dile getirdiler. Dolayısıyla aynı bölümde eğitimleri sırasında bütün dersleri ve sınavları Kürtçe gerçekleştiren öğrenciler tezlerini Türkçe yazmak zorunda bırakılıyor. Ayrıca yüksek lisans tezlerini diğer üniversitelerde Kürtçe yazabilen doktora öğrencileri, doktora tezlerini Dicle Üniversitesi’nde Türkçe yazmak zorunda kalıyor. Raporda bu durumun da aslında hem bölüm ve akademisyenler açısından, hem de öğrenciler açısından akademik gerilemeyi ve akademik özgürlükler üzerindeki baskıyı ifade ettiği belirtiliyor. 

SİYASİ ATMOSFERE GÖRE DÖNÜŞEN ÜNİVERSİTE: MARDİN ARTUKLU

Yükseköğretim alanında ilk defa Kürtçe bölüm açıp ders veren kurum Mardin Artuklu Üniversitesi. Raporda buranın güncel siyasi konjonktüre bağlı olarak devletin, YÖK’ün ve rektörlerin oynadığı kısmi 'özgürleştirici' veya oldukça 'baskılayıcı' rolleri göstermesi açısından önemli bir yere sahip olduğu vurgulandı. Buna göre Mardin Artuklu Üniversitesi’nin ilk rektörü olan Serdar Bedii Omay yönetiminde farklı bölümlerdeki akademisyenler ve özelde Kürt Dili ve Edebiyatı Bölümü’nün akademisyenleri görece daha özgür bir ortamda derslerini verip araştırmalarını yaptı ancak rektörün değişip yerine Ahmet Ağırakça’nın gelmesi var olan durumu tersine çevirdi. Üniversite genelinde ve yine Kürt Dili ve Edebiyatı özelinde baskılar arttı, akademik ve ifade özgürlüklerin kısıtlanmasına ve ihraçlara neden olan bir süreç yaşandığı.

 2007’de kurulan MAÜ, kurulduğu ilk yılların politik atmosferini yansıtır biçimde, AK Parti iktidarının PKK’nin silahsızlanması amacıyla Türkler ve Kürtler arasında 'İslam kardeşliği' söylemini ve bunun yanı sıra Avrupa Birliği’nin taleplerine uyum politikaları ekseninde 'çok kültürlülük' ve 'çok inançlılık' söylemlerini dolaşıma soktuğu bir dönemde, iktidarın bu söylemlerini hayata geçirmeyi hedefleyen bir üniversite olarak kuruldu. Mardin’in diğer Kürt şehirlerinden farklı olarak Arap, Kürt, Süryani, Ermeni, Ezidi gibi etnik grupların da barındırıyor olmasından kaynaklı ona daha özgün bir rol biçildiğini ifade edilen raporda kısmi özgür ve özerk olan üniversite yapısının, 2014 yılında Mardin’in yerel güçlerinin, YÖK’ün ve devlet iktidarının yoğun baskısıyla tamamen ortadan kaldırıldığı anlatıldı.

MARDİN PİLOT ŞEHİR, MAÜ ÖNCÜ BİR ÜNİVERSİTE OLABİLİR MİYDİ?

'Türkiye Üniversitelerinde Kürt Çalışmaları Alanında Yaşanan Akademik Hak İhlalleri' raporunu hazırlayan Güllistan Yarkın'a, rapordan üç soru yönelttik. 

2007’de kurulan Mardın Artuklu Üniversitesi, Mardin’in diğer Kürt şehirlerinden farkı Arap, Kürt, Süryani, Ermeni, Ezidi gibi etnik grupların varlığını koruyor olması ona daha özgün bir rol biçti. Kısmi özgür ve özerk olan üniversite yapısı, Mardin'in çok dilli ve Kültürlü özelliği olması Türkiye'de Mardin bu anlamda pilot bir şehir, MAÜ'de öncü bir üniversite olabilir miydi?

Öncelikle Kürt çalışmaları alanında yaşanan akademik hak ihlallerinin izlenmesini İsmail Beşikci Vakfı’na öneren ve bu araştırma projesini dizayn eden Dr. Derya Bayır’a bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. Derya Bayır’ın çizdiği çerçevede Etkiniz AB’nin desteği ile İsmail Beşikci Vakfı tarafından bu proje hayata geçirildi. Umarım bu alanda gerçekleştirilen araştırmalar ve raporlar ileride artarak çoğalacaktır. 

 Mardin şehri tarihsel ve mimari dokusuyla bölgedeki birçok şehirden farklıdır. Mardin şehrine tarihsel olarak ana rengini veren Hristiyan kültürü, Ermeni ve özellikle Süryani mimarlar tarafından yapılmış mimari eserledir. Fakat bugün şehir merkezinde Ermeni ve Süryaniler soykırım ve katliamlar nedeniyle görünmezleştirilirken, Müslümanlardan oluşan Arap ve Kürt nüfusu Mardin şehrinin hakim yerel nüfusu haline gelmiştir. Öte yandan katliamlara rağmen Mardin şehri sınırlarındaki ilçe ve köylerde azınlığı oluşturan Süryaniler baskılara ve zorluklara rağmen varlıklarını devam ettiriyorlar. Araplara, Kürtlere, Ermenilere ve Süryanilere ek olarak bu bölge aynı zamanda Ezîdîlerin de ana yurtlarından biridir. Êzidî tapınakları ve mezarlıkları hala bölgede bulunuyor ve az sayıda Êzidî de Mardin bölgesinde yaşamına devam ediyor. 

2000’li yılların sonu ve 2010’lu yılların başında dolaşımda olan ana siyasi söylem 'İslam Kardeşliği', bölgedeki diğer üniversitelerde hakim söylem olarak belirlenirken, MAÜ'de 'İslam Kardeşliği'ne ek olarak 'çok inançlılık' ve 'çok kültürlülük' söylemi dah fazla öne çıkarılıyor. Ayrıca Mardin Artuklu Üniversitesi kurulurken Orta Doğu’daki birçok dil ve kültüre dair çalışmaların yürütüldüğü, Orta Doğu’nun farklı bölgelerinden farklı akademisyenlerin çalışmalarını yürüteceği bir üniversite olacağı dile getiriliyor.  Bu süreçte ilk rektör Serdar Bedii Omay öncü bir rol oynuyor.  Arapça, Süryanice ve Kürtçe derslerin verildiği Yaşayan Diller Enstitüsü ilk defa bu üniversitede aktif olarak faaliyete geçiyor. Kürtçe tezler ilk defa bu üniversitede yazılıyor. Dolayısıyla Mardin Artuklu Üniversitesi Türkiye üniversite tarihinde ve Kürt çalışmaları alanında özgün bir yere sahiptir. Öte yandan raporda da belirttiğim gibi Mardin’deki birçok muhafazakâr kurum, üniversitenin kısmi özerk ve kısmi özgürlükçü politikalarından oldukça rahatsız oluyor ve üniversite yönetimine karşı kamusal alanda kampanyalar yürütüyorlar. Üniversitedeki kısmi özerk yapı, 'çok kültürlülük' yaklaşımı, akademik kadroların belirlenmesinde liyakata önem verilmesi ve üniversite içinde ayrımcılığa uğrayan gruplara dair paneller düzenlenmesi eleştiri konusu oluyor. MAÜ Rektörlüğü ve rektörlüğün üniversiteye aldığı akademik kadroların bir kısmı farklı nedenler gerekçe gösterilerek 2014 yılından itibaren üniversiteden tasfiye ediliyorlar. Dolayısıyla sorunuzun son kısmına cevap olarak söylersem Kürt çalışmaları alanı açısından MAÜ özellikle Kürtçe tez yazımı ve Kürtçe öğretmen yetiştirme alanında öncü bir rol oynamıştır. Öte yandan 2014 sonrası dönemde bu alanlar birçok baskıya maruz kalmıştır. Konuyla ilgili okurlar, bu sürecin nasıl gerçekleştiğini ve yaşanan dönüşümleri raporu okuyarak öğrenebilirler. Bu konu raporda ayrıntılı olarak ele alınıyor.

ZAZALAR İLE İLGİLİ RESMİ YAKLAŞIM

(Kirmanclar) Zazalar ile ilgili eski stratejinin akademide yeniden canlandırılmaya çalışıldığını belirttiniz. Eski strateji nedir onu biraz açar mısınız? Bu strateji neden şimdi tekrar uygulanmaya başlandı?

Zazaca olarak adlandırılan dili konuşanlar uzun yıllar boyunca bu dile kendi dillerinde Kirmanckî, Dimilkî veya Kirdkî diyorlar. Kirmanckî-Dimilkî-Kirdkî konuşan kişilerin Zaza olduğu ve bu dilin Zazaca olduğu 2010 öncesinde yani Zaza Dili ve Edebiyatı Bölümleri kurulmadan önce ortaya atılmış argümanlardır. Raporda gösterdiğim üzere Zaza Dili ve Edebiyatı bölümlerinde bu konunun özgürce tartışılmasına alan açılmıyor ve bu konuda resmi yaklaşımın benimsenmesi isteniyor.  Dolayısıyla üniversite dışında üretilen bu tartışmadaki tek taraflı yaklaşım, yani Zaza adında Kürtlerden ayrı bir etnik grup vardır ve bu kişiler Kürtçe değil Zazaca olarak ayrı bir dili konuşurlar argümanı üniversitelere sonradan taşınmıştır. Bu açıdan bu politika eski bir strateji olarak tanımlanabilir. Öte yandan raporda Kirmanckî-Dimilkî-Kirdkî konuşanların etnik kökenine giren bu tartışmalara fazla girmek istemedim. Zaten bu bölümde bu konu ayrıca pek tartışılmıyor. Raporda ağırlıklı olarak üniversitelerde bu konu nasıl tartışılıyor, bu konuda resmi görüşten farklı düşünen akademisyenleri bu tartışma ve yazım sürecinde seçtikleri alfabe nasıl etkiliyor ve üniversite yönetimlerinin bu konudaki genel politikası ve farklı yaklaşımlara tepkisi nedir sorularını ele aldım. Açıkçası bu tartışmanın ve alfabe konusunun raporda önemli bir temayı oluşturacağını ben de başlangıçta tahmin etmiyordum. Tofan Sünbül ile beraber yürüttüğümüz görüşmelerde Zazalık-Kürtlük konusu ve Zaza Dili ve Edebiyatı bölümlerinde hangi alfabenin kullanıldığı tartışmaları bu bölümlerde hak ihlallerine neden olan temel gerilimli alan olarak ortaya çıktı. Görüşmecilerimiz bu konu üzerinde çok durdular ve raporda ele aldığım bilgileri paylaştılar. Bu nedenle rapora böyle bir alt başlık koymayı ve bu konuyu öne çıkarmayı uygun buldum. 

Dicle Üniversitesinde 2017'de Kürtçe bir tez yazılıyor ve bu tez, Dicle Üniversitesi’nde savunulmuş, YÖK tarafından kabul edilmiş. Birkaç ay sonra dersler ve sınavlar Kürtçe olmasına rağmen tezlerin Kürtçe yazılması yasaklanıyor. Bu yasak sadece Kürtçede uygulanıyor. Dicle Üniversitesinin bu tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Dicle Üniversitesi’ndeki Kürtçe tez yasağını kamusal alanda ilk defa Selim Temo Temmuz 2020’de gündemleştirdi ve bu konuda geniş bir farkındalık yarattı. Ardından bu konu birçok haberde yer aldı ve çıkan haberlerin ardından Dicle Üniversitesi bir basın açıklaması yaptı. Bütün bu haberlerde ve Dicle Üniversitesi’nin basın açıklamasında 2017 yılında Dicle Üniversitesi bünyesinde Kürtçe bir tez yazıldığından ve bu tezin üniversite yönetimi tarafından kabul edildiğinden ve ayrıca Kürtçe tez yazımını yasaklamanın yolunu açan yönetmelik değişikliğinden bahsedilmedi. Rapor çerçevesinde yürüttüğüm araştırma sürecinde ise 2017 yılında yazılmış olan tezle ilgili bilgilere ve yönetmelik değişiklikleriyle Kürtçe tez yazımının nasıl engellendiğine dair spesifik bilgilere ulaştım. Raporun en önemli katkılarından birinin Dicle Üniversitesi’ndeki Kürtçe tez yazım konusundaki uygulama ve yönetmelik farklarını açığa çıkarmış olması diye düşünüyorum. 13 Ocak 2017 tarihinde Kürtçe yazılmış olan bir tezi kabul eden Dicle Üniversitesi neden 4 Haziran 2017 tarihinde yönetmelikte bir değişiklik yaparak Kürtçe tez yazımını engelledi? Bu soru önemli bir sorudur. Bu değişikliğin “neden” yapıldığını ve neden sadece Dicle Üniversitesi’nde yapıldığını bu değişikliği yapan yetkililere sormak gerekiyor. Raporda bunun nedenlerini açıklamadım. Fakat bu uygulamanın keyfe keder anti-Kürt ve anti-Kürtçe bir uygulama olduğunu düşünüyorum. Siyasi iktidar böyle bir talepte bulunmamış olmasına rağmen üniversite yönetimi keyfi nedenlerle böyle bir düzenlemeye gitmiştir diyebiliriz.

RAPORUN TAMAMI

Kaynak: GAZETEDUVAR

Yaklaşan Etkinlikler
  • 21
  • Ara
Kürd Aşiretlerinde Alan Koruma
  • 16:00 - 17:20
  • İsmail Beşikci Vakfı / 1. Salon
  • 21
  • Ara
”İmgeler Ülkesinde” Deq Kültürü
  • 14:00 - 15:20
  • İsmail Beşikci Vakfı / 1. Salon
  • 14
  • Ara
Yakın Tarihimizde İz Bırakanlar
  • 16:00 - 17:00
  • İsmail Beşikci Vakfı / 1. Salon
Haberler